28 May 2016

Küçük deli kızın dünyası: Kurall'ın kaleminden

                Mini mini bir kuş donmuştu.
              Pencereme konmuştu.
              Aldım onu içeriye.
              Cik cik cik cik ötsün diye.
              Pır pır ederken canlandı.
              Ellerim bak boş kaldı. 

   Herkese kocaman bir MERHABA! Keyfiniz umarım yerindedir. Ben çok mutluyum çünkü uçup giden kuşumuz gitmeden önce bana bir haber verdi! Bugün bana bir misafir gelecekmiş. Ben de bir telaşlandım. Çayın yanına pasta, börek. çörek, kek, kurabiye hazırlamam lazım! (Tabi sadece kek ve kurabiye yapabiliyorum. :) Bu halimi gören kuş bana demesin mi "Evine değil, bloguna geliyor misafir." diye. Daha da bir heyecanladım. Çünkü yazılarını severek okuduğum "kurall" geliyormuş. Neyse efendim sözü fazla uzatmadan sizleri kurall ile başbaşa bırakıyorum!
     
                       


                            Küçük deli kızın dünyası

              Oysa aptal olan benmişim, aşık olanda. Küçücük yüreğime sığdırmaya çalışmışım seni...

          ''Ağlama'' diyor hep yanı başımda duran koca kahverengi ayıcığım, ''ağlama''. ''Sen daha toysun ve hayat denilen o engebeli, inişli çıkışlı, tozlu topraklı kimi zamandan papatyalarla örtülü yollarda çok düş kuracaksın unutma'' diyor. Sonra dolabımın içinden çıkıyor kırmızı koca burunlu bi palyaço ve ''hadi çıkalım'' diyor. ''Daha yaşanacak güzel bi gün varken neden bu yas havasına bürünmüş odada tıkılıp kalıyoruz''.  ''Tamam'' diyorum. Ayıcığım ve palyaçoyla dışarıda bizi bekleyen bal kabağından arabaya binip yola düşüyoruz. Şaşırmıyorum artık kendime.

           Bi an ''dur! dur!'' diyorum palyaçoya.  Duruyor ve iniyorum arabadan hızla. Sonra dışarıyı seyrederken gördüğüm seyyar nayloncuya koşuyorum. İlk baktığım anda gözüme ilişen mavi renkli huniyi alıyorum elime ve doğruca asıl ait olduğu yere, başımın üstüne koyuyorum. Kandırmıyorum  o dakikadan sonra kendimi. Ruhumu teslim ediyorum deliliğime. Tekrar biniyorum şirin bal kabağından yapılmış arabaya ve ''Sür'' diyorum palyaçoya. ''Gidelim'' diyorum ''Üstünde ay çiçekleri  olan topraklara. Artık kasvette bürünmüş ucube odalara kapanıp aşk acısı çekmek yok. Muhtaç olmadığın halde aşk dilenmek de. Aldırış etmeden insanların iğneleyici bakışlarına beni ben gibi yaşayacak ruhum. Şarkılar söyleyecek, resimler çizecek, sek sek oynayıp kaçmış çorabımın arasından bakacağım dünyaya. Biraz daha olgunlaşınca ruhumu teslim edeceğim elinde camdan ayakkabıyla beni arayan adama''.
       


                       
   Yok yok ağlamıyorum, gözüme "kurall" kaçtı! Bu güzel yazısı için kurall'a çok teşekkür ediyorum, beni çok mutlu etti! Hoşça, sağlıkla, mutlulukla kalın!


Kurall'ın blog adresi;
http://karpuuz.blogspot.com.tr/ 

26 May 2016

Bir fasulye severin dramı

   Herkese benden kocaman bir MERHABA yeniden! Dünkü umut dolu yazının ardından bugün size belki birazcık karamsar bir şeyler yazacakken bir şey oldu! Ne oldu? Fasulye ayıkladım! Fasulye ayıklarken böyle dertlerimi de ayıklıyorum hayatımdan, iyi geliyor.

   Evde babamla ikimiz kaldığımızdan beri bu evrendeki en önemli ve tek görevimin fasulye ayıklamak olduğunu düşünüyorum. Tam böyle derse oturacağım pat bir telefon: "Cansu dolapta fasulye var. Ben gelene kadar ayıklar mısın? Akşam gelince yemek yaparım, yarına hazır olur." Hiç sormak yok, dersin var mı, müsait misin diye. Ama söz konusu fasulye olunca boynumuz kıldan ince ne yapalım. En sevdiğim yemektir kendisi, o yüzden bir şey diyemiyorum.
            


   Bildiğiniz gibi bu aralar final haftam ve yarın da önemli bir dersimden sınavım var. Yine ne oldu? Tabi ki fasulye ayıkladım. Evrende fasulye ayıklamaktan önemli hiçbir şey olamaz zaten. Daha yeni başladığım için bu işe, birazcık yavaşım. Küçükken babaannemi izlerdim hep fasulye ayıklarken (sırf fasulye ayıklarken de değil her türlü yemeği yaparken.). Öyle bir ayıklardı ki bıçağı kaldırmadan, tek seferde. Fasulyenin şeklini görebilirdiniz. Sonra da elinde fasulyenin büyüklüğüne göre ikiye ya da üçe bölerdi. Küçükken bu elde soyma-doğrama işlerini çok havalı bulurdum. Ben de öyle soymaya başlarsam büyük aşçı olurum derdim. Çünkü tahta olmadan soyamazdım, doğrayamazdım. Ne oldu? Şimdi elimde doğruyorum da ne değişti? Doğru dürüst yemek bile yapamıyorum.

   Neyse efendim, devam ediyorum fasulye ayıklamaya. Yeri geliyor üçe bölüyorum, yeri geliyor ikiye. İzlediklerimin ışığında yapıyorum ne yapıyorsam. Sonra halam diyor, "Cansu çık sandalyeye, şu kabı al." Ailenin selvi boylu al yazmalısı olduğum için bu işler hep bana kalır. (Tabi kadınların içinde! :) O sandalyeye çıkarken terlikler çıkarılır. Neden? Öyle görülmüş babaanneden de ondan. Sonra su içiyorum ama şişeden. Hem daha kolay hem su tozlanmıyor. Bardaktan içeceksem de o bardağın üstüne bir çay tabağı konur. Neden? Öyle görmüşüm çünkü, o tabağı koymasam o bardaktan su içemem bir daha, tozlu gelir, pis gelir bardak bana. Halam bulaşık makinesini çalıştırıyor, bir dakika bile geçmeden tekrar açıp içine bir kaşık daha koyuyor. İşte bizim ailedeki kadınların huyu. Bırak rahatça çalışsın makine. Ama yok illa açılacak, o kaşık konulacak. Bakmayın böyle dediğime, güldüğüme. Bir evin işlerini tamamen üstlenince ben de öyle olacağım muhtemelen. Neden mi? Çünkü öyle gördüm.
            


   Velhasılıkelam, insan aileden ne görüyorsa ister istemez benimsiyor onu. Farkında olmadan kazanıyor o alışkanlığı. Zaman geçtikçe ben de fasulyeyi babaannem gibi ayıklayabileceğim. Elim alışmış olacak, tecrübe etmiş olacağım. Ama illa o fasulye ayıklanacak! Dünyadaki en önemli görevim o çünkü!

   Hepinize kucak dolusu sevgiler. Hoşça, sağlıkla, mutlulukla ve fasulyeyle kalın efendim! :)

25 May 2016

Bir tutam umut, iki kaşık sevgi

   Karşınızda yine ben! Kocaman bir merhaba herkese. (Merhaba demeyi çok seviyorum sanırım. :) Bugün içimde kocaman bir yazma isteği var. Bu aralar çok sık yazdığım özel defterime upuzun bir yazı yazmama rağmen içimdeki istek bitmedi. Ben de bu fırsatı kaçırmadan bilgisayarın başına oturayım dedim. İşte geldim, buradayım!

   Dünkü günlük misali yazımı çok sevdim. Baya keyif aldım yazarken. Bugün de biraz günlük gibi, biraz genel bir şey yazayım diyorum. Bakalım nasıl bir şey çıkacak ortaya? Aklımdakilerin ne kadarını sizlerle paylaşabileceğim? O zaman hemen başlayalım, çok heyecanlıyım, sabırsızım!
            


   Bu aralar içimdeki umut hiç olmadığı kadar güçlü ve parlak. Sanırım bunda ne istediğimi keşfetmemin de etkisi büyük. Bir de en çok istediğim şeyin olma ihtimali arttı! Bunun ne olduğunu size şimdilik söylemeyeceğim. Biraz da siz merak edin! :) Olunca dayanamaz yazarım zaten.

   Tam bu noktada aklıma bir soru geldi: "Acaba kendimi iyi hissettiğim için mi içimdeki umut bu kadar güçlendi yoksa umudum güçlendiği için mi kendimi bu kadar iyi hissediyorum?" Ay durup dururken nereden çıkardın bu soruyu şimdi demeyin. Çünkü cevap hayatımız için büyük bir önem taşıyor bence. Biraz düşündüm ve şunu fark ettim, kendimi iyi hissettikçe içimdeki umut arttı. Bir yandan da umudum yeşerdikçe kendimi daha mutlu hissettim. Yani aslında ikisi çok bağlantılı şeylermiş ve birbirlerini çok fena tetikliyorlarmış. Yani en azından bende öyle oldu, ben onu gözlemledim. Sizin fikirlerinizi de merak etmiyorum desem yalan olur. (Ay ne meraklıyım he. Ama bunlar hep kedi olduğum için! :) Fikirlerinizi benimle paylaşırsanız mutluluğuma mutluluk katmış olursunuz. Farklı fikirler duymayı, farklı bakış açıları edinmeyi her zaman sevmişimdir.
            

   Bir şeyi uzattıkça uzatmasam olmaz değil mi? Huyum kurusun. Seviyorum uzun uzun konuşmayı, ne yapayım? Neyse konuyu dağıtmayayım şimdi. Defterime yazı yazarken fark ettiğim bir şeyi sizinle paylaşacağım. Aslında hepimiz biliyoruz, belki de bildiğimizi sanıyoruz ama bilmiyoruz. Ah şu insanoğlu!

   Neyse efendim, fark ettiğim şeyi, daha doğrusu unuttuğumuz şeyi söylüyorum size. Hazır mısınız? Değer bilmek. Sizi gerçekten seven ve ne olursa olsun yanınızda olan insanların değerini bilmek. Saatlerce saçmalasanız da, aynı şeylerden şikayet edip dursanız da sizi sabırla dinleyen ve size yardım etmek için her yolu deneyen insanların kıymetini bilin. Son zamanlarda içimi kime dökeceğimi bilmiyordum. Malum sınav zamanı, herkes yoğun tabi. İnsanlar sınavlarıyla cebelleşirken oturup beni mi dinleyecekler? Ben böyle düşünüyordum ama yanılmışım. Böyle zor zamanlarınızda kimin gerçekten dostunuz olduğunu anlıyorsunuz sanırım. Ama özellikle iki insan var ki kendimi iyi hissetmem için her şeyi yaptılar. Ağladığımda sakinleştirdiler, umutsuzluğa düştüğümde umudum oldular. Onların bu yaptığını hiçbir zaman unutmayacağım. Size buradan kocaman bir teşekkür yolluyorum, Azra ve Ozan. İyi ki varsınız! Tabi beni bir noktaya kadar dinleyenlere de teşekkür ederim. Herkesin sabır noktası farklı oluyor sanırım. Konudan çok sapmayayım. Benim yanımda kimse olmasaydı da bir şekilde toparlanırdım, buraya yazardım, en kötü sizin başınızı şişirirdim. :) Ama bu kadar hızlı bir şekilde kendimi iyi hissedemezdim herhalde. Birilerinin desteği çok iyi geliyor insana. Yalnız olmadığını bilmek, hissetmek. O insanları kaybetmeyin. Öyle biri yok etrafımda demeyin. Belki de siz fark etmiyorsunuzdur? Size yardım etmek isteyen insanları itiyorsunuzdur? Ben daha önceden bilmiyordum onların benim yanımda olduğunu ama artık biliyorum! :)
          

   Son olarak sevdiğiniz insanların da değerini unutmayın sakın. Sevdiğinizi onlara söylemeyi, hissettirmeyi bırakmayın. "Seni seviyorum." diyebilmenin önemini öyle bir anladım ki şu son zamanlarda. Bazen insan karşısındakinin onu ne kadar çok sevdiğini bilse de duymak istiyor. İyi geliyor belki de duyunca. Bunu ona vermekten çekinmeyin. Sevgi paylaştıkça çoğalıyor gerçekten. Sevginizi paylaştıkça, sevginize tutundukça daha iyi hissediyorsunuz, daha güçlü oluyorsunuz.
          

   Umarım bir şeyleri hatırlatabilmişimdir size. Hepimizin bildiği ve sık sık tekrarladığı bir şey aslında ama bazen unutuyoruz. Kendimizi işimize/okulumuza ya da kendi dertlerimize öyle kaptırıyoruz ki o zamanlar sevginin değerini bildiğimizi sanıyorum ama aslında bilmiyoruz. Kalbinizden sevginin gücü, umudun ışığı hiçbir zaman eksik olmasın! Hepinize kucak dolusu sevgilerimi gönderiyorum. Bir sonraki yazıma kadar hoşça, sağlıkla, huzurla kalın! 

24 May 2016

Günlük misali

   Herkese merhabalar! Bugün sizlere çok uzun bir yazı yazamayacağım, biraz günlük gibi bir yazı yazayım dedim. Beni fazla özlemeyin diye. :) İçim elvermiyor aslında sizden uzun süre ayrı kalmaya ama bu aralar sınavlardan fırsatım olmuyor. Az kaldı, bitsin, sizinleyim! :) 

   Neyse lafı fazla uzatmadan yazıma geçeyim. Bugün finallerim başladı. Hatta bu yazıyı size yolda yazıyorum. :) İlk sınavım ve ben bu yüzden biraz gerginim. Ama olsun iyi kötü yaparım bir şeyler. 

   Sınavım geç, sabah bol bol zamanım olsun diye erkenden uyandım. 9.02'ye alarmımı kurdum. (Niye 9 değil demeyin, tam saatlere alarm kuramıyorum. Öyle bir takıntım var. :) Uyandığımda böyle bir içim huzursuzdu, o kadar uyumama rağmen. Hatta alarmı kapatıp yeniden uyumayı bile düşündüm. Ama gece yatmadan önce sabah için plan yapmıştım: "Kalkıp kahvaltımı edecektim, pilatesimi yapacaktım sonra da duş alıp hazırlanacaktım." Belki de çok susadığım içindi huzursuzluğum çünkü su içince kendime geldim. Sabah uyandığınızda su içemiyorsanız, bir şekilde buna alışın, ne kadar dinç uyandığınızı, ne kadar çabuk kendinize geldiğinizi görünce şaşıracaksınız. :) 

   Neyse efendim konuyu uzatmayayım. Sonra kalktım bir güzel dün planladığım her şeyi yaptım. Bu bende öyle büyük bir mutluluk yarattı ki. Hava kapalı olmasına, sınavımın olmasına rağmen o kadar mutlu ve huzurluyum ki. Şu an kendimi her şeyi yapabilecek kadar güçlü ve enerjik hissediyorum. Otobüsü saniyelerle kaçırdığımda bile sinirlenmedim çünkü sinirlenecek bir şey yoktu ki ortada. Çok önemli değildi. Ben kendim mutlu ve huzurluyum ya o bana her şekilde yeter! :) Belki de uyumaya devam etseydim bu şekilde uyanamayacaktım. Bu kadar mutlu ve huzurlu olmayacaktım ve sınavım olduğu için diken üstünde bir gün geçirecektim, kim bilir.

   Yazımı bitirmeden önce küçük bir şey daha anlatmak istiyorum size. Geçen sene dil okulu için yurtdışına gittiğimde oda arkadaşım sürekli sızlanıp dururdu. Ay şu çıktı para harcadım, ay bu başıma geldi boşu boşuna param gitti ve daha bir çok şey. Sürekli halinden şikayetçiydi, mutsuzdu, umutsuzdu. Bir gün benim başıma da gelmeyen kalmadı. Sabah bir güzel hazırlandım, kursa gitmek için çıktım metroya bineceğim. Bir baktım ki metroyu kapatmışlar bomba ihbarıyla. Sonra odama döndüm. Birkaç saat sonra arkadaşımla gezmeye, alışverişe gitmeye karar verdik. Metroya gittik, açılmıştı. Bindik işte konuşuyoruz, gülüyoruz neyse ineceğimiz durağa geldik. Orada metrodan çıkarken de ulaşım kartınızı okutmanız gerekiyor. Bir baktım yok, düşürmüşüm. Arıyorum, arıyorum, bulamıyorum. Neyse bulmak ümidiyle geri döndüm, tabi bulamadım. Mecburen yeni bir tane almak zorunda kaldım. Tabi bunlar olurken ben yine gülüyorum, aman ne olacak ki diyorum. Tabi hiç sinirlenmiyorum desem yalan olur. Ama öyle çok uzun sürmüyordu, tekrar gülmeye başlıyordum. Neyse sonra odama geldim, elektrik yok. Telefonumun şarjı da azdı. Yine birazcık delirdim ama çok uzun sürmedi. Evren resmen beni sınıyordu. Ama ben ona boyun eğmemiştim. Gülümsememi, umursamazlığımı hiç kaybetmemiştim. Niye kaybedeyim ki? Peki ne oldu sonra, niye bunu anlattın diyeceksiniz. Benim o gün dışında başıma bir talihsizlik gelmedi ama oda arkadaşımın orada kaldığımız bir ay boyunca başına gelmeyenler kalmadı. 

   Özetlemem gerekirse kötü bakarsanız hayata hiçbir zaman güneş gülümsemez size. Zaten gülümsese bile siz fark etmezsiniz. Bırakın hayat size kötü şakalarını yapsın, gülün geçin. Çok fazla takmayın, yıpratmayın kendinizi. Bakın o zaman her şey daha güzel olmaya başlayacak. 

   Hepinize kucak dolusu sevgilerimi gönderiyorum. Hayatınızdan güneş hiçbir zaman eksik olmasın. O güzel yüzünüz ne olursa olsun hep gülsün! Tekrar görüşünceye kadar mutlu, sağlıklı, pozitif kalın! İçinizdeki gücü keşfedin ve hayata meydan okuyun! 


19 May 2016

Yeni başlangıçlara...

   Herkese benden kocaman bir MERHABA! Yine uzun zamandır yazmadım, değil mi? Ah hayırsız ben! :) Peki ne yaptım son zamanlarda? (Ah başladı yine kendi hayatını anlatmaya demeden önce şans tanıyın bana. :)

   Yazıma devam etmeden önce sizden şu an gözlerinizi kapatıp 1-2 dakikalığına son bir haftanızı düşünmenizi istiyorum. Neler yaptınız, nasıl hissettiniz? Daha mı mutluydunuz yoksa her zamanki gibi miydi? Yapmak istediğiniz şeyleri yaptınız mı yoksa sıkıntıdan öldünüz mü? Şöyle kısacık bir değerlendirme yapın hadi! :) (Bu değerlendirmeyi her hafta hatta her gün yapabilirseniz kesinlikle çok etkili olur.)
        


   Kendinizi mutlu, huzurlu ve iyi hissettiğiniz bir haftaysa ne mutlu size! Her zamanki gibi sıradan bir hafta geçirenler, mutsuz olanlar bu yazım daha çok size! Bu küçücük ama önemli değerlendirmenin ardından başlayalım bakalım ben bu bir haftada ne yaptım, kendimi nasıl hissettim?

   Bundan önceki yazılardan da anlayacağız gibi son zamanlarda pek mutlu, iyimser değildim. Hatta kendi karanlığımı yaratmış, öylece yaşayıp gidiyordum. Ama son bir haftada çok şey değişti hayatımda ve değişmeye de devam ediyor. Bir haftayı küçümsemeyin, aslında bir şeyleri değiştirebileceğiniz ya da en azından değişim için adım atabileceğiniz kadar uzun bir zaman dilimi.

   Kötü geçen birkaç aydan sonra ilk defa yaşamanın ne kadar güzel olduğunu anladım bu son bir haftada. Kendimi daha rahat, daha mutlu hissettim. Kendime güvenim, gülüşüm, enerjim yerine geldi ya da tamamen olmasa da büyük çoğunluğu geldi diyelim. :) E, ne yaptın, hadi anlat diye geçiriyorsunuz içinizden belki ama ilk önce küçük bir şey anlatmak istiyorum size.

             


   Geçen sabah gördüğüm kötü bir rüya nedeniyle erkenden uyandım. Uyandığım zaman resmen canımın acıdığını hissettim hatta oturup tüm gün ağlamak istedim. Bir iki saati böyle mutsuz geçirdikten sonra durdum ve kendime dedim ki "Önünde iki seçeneğin var; ya bir rüyanın tüm gününü mahvetmesine izin verirsin ya da rüyanı bir kenara bırakıp güzel bir gün geçirmek için bir şeyler yaparsın." Tabi ki ikinci seçeneği seçtim. Kalktım yataktan, sonra kendime güzel bir kahvaltı hazırladım hatta hazırlarken de dans ettim bol bol. :) 

   Bunu niye anlattım? Çünkü olaylar sonucunda nasıl hissedeceğiniz tamamen sizin seçeneğiniz. Hangi yola adım attığınızla alakalı. Ben de özellikle son bir haftadır mutluluğa adım atıyorum. Mutlu olmak için, eski enerjime kavuşmak için bir nevi kendimi zorluyorum. Bunun için neler yaptım, sıra onlara geldi! :)


   Bir kere benim için düzen çok önemlidir. En önemlisi de uyku düzeni. Lisenin son iki senesi çok güzel bir düzenim vardı. Her şeyi yapmaya zamanım yetiyordu ve uykumu aldığım için de gün içerisinde enerjim yüksek oluyordu. Bu yüzden işe uykumu belirli bir düzene sokmaya çalışarak başladım. Henüz tam başarı sağlayamasam da büyük bir ilerleme katettim. Bu yüzden gün boyu daha mutluyum ve daha iyi hissediyorum (Tabi ki arada modum düşebiliyor ama bunlar eskisi kadar uzun sürmüyor. Hem onlar da işin tuzu biberi.:). Sonra gün içerisinde başka neler yapmak istediğimi düşündüm, hatta bir liste yaptım. Bunlar genelde eskiden yaptığım ama bir süredir göz ardı ettiğim şeylerdi. Tabi bu listedeki her şeyi hemen hayata geçirmek için uğraşmıyorum. Çünkü o zaman daha çok bunalırım. O yüzden öncelik sırasına koydum ve en çok istediğimi günlük yaşantıma katmaya başladım. Ne mi bu? Pilates. Hem ruhumun hem de vücudumun ihtiyacı olduğu şey. Pilates yaptıktan sonra müthiş bir enerji doluyor içime ve kendimi çok iyi hissediyorum. Hatta kendime olan güvenim daha çok artıyor. :) Bence herkesin hayatında spor olmalı. Hiçbir şey yapamıyorsanız bile çıkın 1-2 saat yürüyün. O bile o kadar iyi geliyor ki insana.
           

   Finallerim yaklaştığı için diğerlerini finallerden sonraya bıraktım. Bunlar eskisi gibi kitaplara gömülmek, Derin'ime (bilmeyenler için söyleyeyim, yan flütüm) yeniden başlamak, doyasıya gezmek...

   Kısa bir özet geçmem gerekirse hayatımda ne olmasını istiyorsam onları yavaş yavaş hayatıma katıyorum. Bu beni daha iyi hissettiriyor. Mutlaka okul/iş ve sosyal hayatınız dışında kendinize zaman ayırın. Kendinizi dinleyin, ruhunuzu besleyin ve bu mümkünse telefonunuzdan, bilgisayarınızdan uzak bir zaman dilimi ayırın kendinize. Müzik falan dinleyecekseniz başka tabi. :) Ve belki de en önemlisi oturup saatlerce düşünmeyin. Düşünme süresini ne kadar uzatırsanız o kadar karamsar bakmaya başlıyorsunuz çünkü. Yeniden söylüyorum, hayatı güzelleştirmek sizin elinizde!

   Son olarak sizlerle buluşma süremi bu kadar uzatma nedenim kötümser bir şey yazmak istememden kaynaklanıyor. Yeterince içimiz karanlık, daha fazla karartmaya ne gerek var ki?

   Hepinize musmutlu, huzurlu ve güzel günler diliyorum. Daha sakin, daha mutlu bir hayata adım atmak için geç değil. Yeter ki isteyin! Bir sonraki yazımda görüşünceye kadar hoşça, sağlıkla, mutlulukla kalın! Unutmayın, hiç kimse ve hiçbir şey sizden daha önemli değil!

6 May 2016

Bir vedanın ardından...

   Uzun zaman sonra inanmıştım her şeyin farklı olacağına. Sevdiğin kişinin seni de sevebildiğine, aşka inanmıştım. Taş kesmiş kalbim uzun zamandan sonra birazcık ısınmıştı. Bana yaklaşmak isteyenlere ördüğüm duvarı ilk kez kaldırmıştım. İçimdeki kırılgan küçük kızı ilk defa birinin sevmesine izin vermiştim uzun bir aradan sonra. Sevginin tüm engelleri aşabileceğini düşünüyordum. İlk defa birinin her anında yanında olmak istemiştim; mutluluğunda, üzüntüsünde, kızgınlığında.

   Bir gün bir arkadaşım bana "Hayatımın aşkını, bunalımda olduğum için kaybetmiştim. Şimdi o kadar pişmanım ki."demişti. Aynı şeyi sevdiğime yapmayacağıma söz vermiştim. Elimden geldiğince yanında olacağıma, ona destek olacağıma, sevilmediğini hissettiği anlarda sevgimi gösterip onu biraz mutlu edeceğime... Ama karşınızdaki sizi sürekli itiyorsa onun yanında nasıl olabilirsiniz ki? Yaşadıklarınızın tüm sorumlusu sizmişsiniz gibi davranıyorsa nasıl destek olabilirsiniz ona? Siz onun en ufacık bir derdini bile dinlemeye hazırken o sizin derdinize sırt çevirdiğinde nasıl dayanabilirsiniz? Sizin sahip olduklarınızı kıskanıp size sahip olmanın değerini unutan birine nasıl inanabilirsiniz?

   Uzun zamandan sonra hissettiğim o mucizevi duyguların yerini yavaş yavaş kızgınlık, kırgınlık, üzüntü almaya başlamıştı. Bunu düzeltmek için her şeyi yapmaya hazırdım. Kendi açımdan sorunları her söylediğimde bir savunma, bir kabullenememe görüyordum. Benim üzülmeme dayanamayan adam resmen beni kırmak için elinden ne geliyorsa yapar olmuştu. Sabrettim, hemen pes etmedim. Sevmem zaten pes etmeyi genel olarak. Geçecek dedim kendime en güçsüz olduğum anlarda. Geçince her şey çok güzel olacak, unutacaksın bu günleri diye tekrarlayıp durdum içimden.

   Ne mi oldu? Her şey her geçen gün daha da dönülmez bir hal aldı. Gittikçe daha da kötüleşmeye başladı her şey. Tek tutunduğum şey sevgimdi. Geçmişteki güzel anlar bile yeterli gelmiyordu bana. Ama artık bir karar vermem gerekiyordu. Ya kırılmaya devam edecektim ya da zor da olsa gidecektim. İkinciyi seçmemek için her şeyi söyledim kendime. Tüm bahaneleri, tüm yaşanmışlıkları... Yetmiyordu ama hiçbiri beni ikna etmeye. Yapılacak olan belliydi ama o gücü bir türlü bulamıyordum kendimde.

   Ne zaman tamam artık bitti desem kendime kızıyordum "Hani seviyordun, ne oldu o sevgiye?" diye. Sanki sevgime ihanet ediyormuşum gibi hissediyordum. Ben de istemiyordum gitmeyi hem de bu kadar severken gitmeyi hiç istemiyordum ama başka yol görünmüyordu artık. Bana hiçbir şekilde tahammül edemeyen birine daha fazla katlanmak istemiyordum.


   En sonunda içimde birazcık o gücü bulabilmiştim. Bana söyledikleri artık katlanamayacağım hale gelmişti. Zorlanarak da olsa ağlayarak da olsa söylemiştim ayrılmak istediğimi. Nedenlerini de söylemiştim, aslında ayrılmak istemediğimi de. Sonrasında benden biraz zaman istediğini, neden böyle olduğunu düşüneceğini ve tamir edebiliyorsa tamir edeceğini söylemişti. Hatasını anladığını ve ayrılmak istemediğini sandım. Ne kadar da salağım!

   Birkaç gün sonra ben kendi hatalarımı fark ettiğimi yazmak istedim ve yazdım da. Ama eskiden "Seni çok seviyorum ben. Sen gidersen yarım kalırım." diyen insan gitmiş yerine ayrıldığı için mutlu olmuş, hafiflemiş, rahatlamış biri gelmişti. Tamam oturup ağlamasını beklemiyordum ama böyle bir şeyi de düşünememiştim. Benimde hatalarım oldu ama hatasız insan olmaz ki. Hepsini de onu çok sevdiğim, iyi olmasını istediğim için yaptım. Demek ki yapmamak gerekiyormuş.

   Her şeye rağmen ona çok kırılsam da kızsam da canımı çok acıtsa da onu seviyorum. İleride ne olur bilemiyorum ama şu an bu durumu değiştiremem. Her şeye rağmen bana yaşattığı güzel anlar için ona teşekkür ederim. Beni sevdiği, önemsediği zamanları hep sevgiyle, özlemle anacağım. Umarım aynı şeyi o da yapar.

        

4 May 2016

ilk önce sakinlik!

   Merhabalar! Uzun bir aradan sonra tekrar karşınızdayım. Yazmayı mı bıraktı diye düşünenleriniz olmuş olabilir ama bu aralar keyfim yoktu, yazasım gelmedi. Bu yazıyı yazarken daha rahatım, sakinim ve birazcık mutluyum. Nedeni ise yakın zamanda keşfettiğim bir şarkı. Yazımı okurken benim için mucizevi olan bu şarkıyı (bende ilaç gibi bir etki yaratıyor.) dinleyebilirsiniz. Hadi başlayalım! :) 

   Tık! 


   Sakin kalabilmek hayatımızın hemen hemen her alanında çok önemlidir. Çünkü çok üzüldüğümüzde, kızdığımızda yanlış kararlar verebiliriz. Hayatımız boyunca pişman olacağımız şeyler yapabiliriz. Ben bu yüzden çok hata yaptım. Çok kırıldığım, çok sinirlendiğim zamanlarda yapmamam gereken şeyler yaptım, söylememem gereken şeyleri söyledim. Şimdi geriye dönüp baktığımda keşke biraz sakinleşip kendimi dinleseydim önce diyorum. Ondan sonra adam akıllı düşünüp ona göre bir yol çizseydim. Ama ne yazık ki bunu düzeltebilecek bir zaman makinesi yok elimde. Bu yüzden sevdiğim insanları kaybettim, kaybetmeye de devam ediyorum. Yakın zamanda bir şeyi anladım, artık böyle olmayacağım ve bunu değiştirmek için elimden geleni yapacağım. Misal beni, duyduğum anda sakinleştiren bu şarkıyı açacağım ilk iş. Bir şekilde aşırıya kaçan duygularımı kontrol etmeyi öğreneceğim. Eğer başarırsam ileride bununla ilgili de bir yazı yazarım sizlere. :)


   Birkaç yıl öncesine kadar küçücük bir hataya bile tahammül edemiyordum. Fazla mükemmeliyetçi bir yapım var ne yazık ki. Kendi hatalarıma bile katlanamıyordum. Sonra dedim ki kendime hata yapmadan bir şeyleri öğrenemem. İnsanız hata yapmamız çok doğal ama önemli ve zor olan o hataları anlayışla karşılayabilmek. Şimdi arada sırada yine tahammülsüzlük etsem de eski halime göre çok daha iyiyim bu konuda ve mutluyum.

   Son birkaç aydır zor zamanlardan geçiyorum. Her şeyi sorgular, her konuda bir karara varmam gerektiğini hisseder oldum. Eskisi kadar umutlu, mutlu değildim. Her konuda farklı bakış açısı geliştirmeye çalışan ben, tek bir noktaya odaklanıp kalmıştım. Işığı göremez olmuştum, sürekli bir negatiflik yayıyordum ki genelde enerjisini insanlara bulaştıran biri olarak görülürdüm. Kendini kötü hisseden arkadaşlarım bana gelirdi ve birkaç saat sonra mutlu olurlardı. Ağlarken bile insanları neşelendirebiliyordum. Ama şimdi fark ettim ki karanlıkta boğulmak için çabalamışım. Kolaya kaçmışım bir nevi savaşmak yerine. Bu çukurdan da ancak sakin kalarak çıkabilirim. Kafamı boşaltıp bir süre bir şey düşünmeden. Sonra da bu durumu değiştirmek için çözüm yolları ararım. Bu yolda da beni seven, yanımda olmak isteyenleri oyunun dışında bırakmamam gerektiğini de anladım. Birazcık destek fena olmaz değil mi? :)
     

   Herkesin zor zamanları, anları olabilir. Hayat her zaman mükemmel gidecek diye bir şey yok. Ama böyle zamanlarda sakin kalıp düşünmeden bir karara varmamak lazım. Yanınızda olmak isteyen insanlara engel olmamak lazım. Hatamızı fark edip bir adım atmak çok önemli bir gelişme. Çevrenizde bir insan böyleyse ona karşı anlayışlı ve affedici olmak gerekir bu süreç bitene kadar. Tabi kendinizi yıpratmadan. Bir şeyleri düzeltmek için çabalayan bir insan varsa karşınızda hatalarını anlayıp özür dileyen ve bunu değiştirmek için çabalayan biriyse hiçbir şey için geç değildir. Herkes ikinci bir şansı hak eder, çok büyük bir şey yapmamışsa.
 

   Bu aralar öğrendiklerim, tecrübe ettiklerim bu şekilde. Benim düşüncelerim bu yönde değişti. Doğru veya yanlış olan yerleri elbette vardır bunu da bana zaman gösterecek. :)

   Siz böyle durumlarda ne yaparsınız? Nasıl bir yol izlersiniz? Farklı fikirler, farklı bakış açıları insanı her zaman geliştirir. Yorumlarınızı bekliyorum. Bu seferlik de benden bu kadar! En kısa zamanda tekrar blogumda buluşuruz umarım! :) O gün gelene kadar hoşça, sağlıkla, mutlulukla kalın! Sevdiklerinize sevdiğinizi söylemeyi ihmal etmeyin imkanınız varken! :)