7 Nis 2016

Hep aranan formül


   Karşınızda yine ben! Bir haftayı geçti son yazımın üstünden, farkındayım. Halbuki bu işe başlarken bu kadar uzun aralar vermeyecektim ama çok yoğun günler geçirdim. 24 saat bile yetmiyordu neredeyse. :) Yüküm birazcık hafifler hafiflemez aldım sazı elime ve başlıyorum yazmaya!

                    



  Herkese göre değişir mutluluğun tanımı. Kimine küçük bir gülümseme yeterken, kimine dünyayı versen az gelir. Her insan bilemez mutluluğu. Bildiğini zanneder o kadar. Mutlu olmak da ayrı bir sanattır bana göre.

             



   Genel olarak mutsuzluğu sevmeyen bir insanım. Bu yüzden dertten, üzüntüden kahrolurken birdenbire gülmeye, kendimi iyi hissetmeye başlayabiliyorum. Sevdiğim birkaç şarkıyı açıyorum, imkanım varsa bir kedi bulup onunla oynuyorum, (kedi sahiplenmeme izin yok.) eğer imkanım yoksa internetten şapsal kedi videoları izliyorum. Okuduğum kitabın içinde kayboluyorum bazen de. Büyüklere boyama kitapları çıktığından beri boyama yapıyorum kimi zaman kafamı dağıtmak için. Eskiden bir dostum vardı, Derin, yan flütüm, onu çalardım ama uzun zamandır alamadım elime, küsmüş o da bana. Bazen de bunların hiçbirini yapmak istemem, uyurum.



   Şunları yaparım, bunları yaparım listesi uzayıp gider. Daha buraya yazmadığım bir sürü şey var oysaki. Şanslı olanlar bunlarmış ki bunları yazmışım. :) Neyse efendim, insan mutlu olmak istedikten sonra bir şekilde mutlu olmayı başarabiliyor. Ben kendi açımdan söyleyeyim, mutsuz olmaya dayanamıyorum. Beni mutsuz eden şey her neyse ondan kaçıp kurtulmak istiyorum. Alışmamışım ki mutsuzluğa. Bebekliğimden belliymiş bu. Bir sürü fotoğrafım var ama ağladığım, kocaman gülmediğim fotoğrafların sayısı bir elin parmağını geçmez. (Tabi uyurken çekilenleri saymıyorum.) Mutsuzlukların içinde bile bir şekilde mutlu olmayı bildim ve sanırım en sevdiğim özelliğim de bu. Küçücük şeylerden bile mutlu olabilmek gerekiyor bana göre. Hep kötümser olunca her şey öyle ters gidiyor, istemediğin ne varsa geliyor başına. Çevremde birçok kez tanık oldum buna. Kötü şeyler birbirini çekiyor sanırım.
       



   Hazır havalar ısınmaya başlamışken, bahar kendini hissettiriyorken arkanızda bırakın kışın o soğuk, kasvetli havasını, ruh halini. Yeni başlayan güne kocaman bir gülümsemeyle uyanın. Açın camınızı, derin bir nefes alın. Yolda yürürken gördüğünüz çiçekleri durup bir bakın. İnsanın içine bir mutluluk dalgası yayıyorlar bence. Güneşin hafif yakıcı sıcağını tümüyle hissedin içinizde. Kuşların cıvıltısının kalp atışlarınıza karışmasına izin verir birkaç dakikalığına. Hayatı durduramasanız bile birkaç dakika olsa da ara verin hayatın karmaşasına, yoruculuğuna ve doğaya kulak verin. Bir kedinin başını okşayın ya da bir köpeğin. İçiniz sevgi doldukça mutluluğunuz artacaktır. Bu yüzden her şeyden önce aynaya bakın ve gördüğünüz insanı sevin. Sevginin temeli kendini sevmekle başlar her zaman.
    


   Daha fazla kendimi kaptırmadan sözlerimi burada sonlandırsam iyi olur sanırım. Baharın gelişiyle birlikte hepinize cıvıl cıvıl, mutluluk ve sevgi dolu günler diliyorum. Baharı içinizde de yaşamayı unutmayın! Kendinize çok cici bakın ve bir dahaki yazıma kadar hoşça, sağlıkla, mutlulukla kalın!
   

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder