19 Nis 2016

Solmuş bir çiçek

   Herkese merhaba! Keyifleriniz yerindedir umarım. Benimkiler bir gidiyor, bir geliyor. Dengem şaştı valla. :) 

   Bir evi ev yapan nedir sorusuna verdiğim yanıtlardan biridir çiçek. Tabi eşya, yaşayacak insan vs. dışında. Bir evde çiçek, bitki yetiştirilmiyorsa o ev bana eksik geliyor. Boş bir evden, cansız bir evden farkı olmuyor benim için. Belki de çiçeklerin içinde büyüdüğüm ve çiçekleri çok sevdiğim içindir. (Tabi ki dalındaki çiçekleri severim!) 
       

   Bir çiçeğe bakmak, yetiştirmek zor ama bir o kadar keyiflidir. İlgi ve sevgi isterler, su isterler ve ağızları olmadığı için ya da hareket kabiliyetleri sınırlı olduğu için bu istekleri dile getiremezler, gösteremezler. Ama sevginizi ve ilginizi ona verirseniz bir de bulunduğu ortam onun için uygunsa çiçeklerinin coşkusuyla size karşılık verirler. Ama siz suyunu, sevgisini ihmal ederseniz önce solmaya başlar. Eğer fark edip bir şeyler yapmazsanız en sonunda da ölür. 


   Modernleşen dünyayla beraber insanlarda daha çok bireyselcilik ön plana çıktı. Rekabet ortamının artmasıyla birlikte insanlar sadece kendini düşünür oldu. Başka bir canlıyı düşünmeyi bırakın ailesini, arkadaşlarını düşünmez bir hale geldi insan dediğimiz varlık. Çoğu ilişkisini çıkar üstüne kurmaya, her davranıştan bir karşılık beklemeye başladı. Hızlı akan dünyaya ayak uydurmak için birçok şeyden vazgeçti. Para hırsı sevginin, mutluluğun önüne geçti. Öyle ki sadece parayla mutlu olabileceğini ya da parayla her şeyi satın alabileceğini sanan insanlar çıktı ortaya. Öyle bir düzen ortaya çıktı ki bu düzene karşı gelseniz bile bu düzenin bir parçası olmaktan vazgeçemiyorsunuz. Hayattaki her şey tüketim üzerine kurulur oldu. Tüketmeyen insan kendini mutsuz ve eksik hissetmeye başladı. Hatta bu tüketim tutkusu insan ilişkilerine de sıçradı. Bir insanı çok çabuk tüketebilir hale geldik. Çünkü önemli olan her zaman insanın kendisi. O kişinin olup olmaması çok umrumuzda değil. 

   Şimdi diyeceksiniz ki iyi güzel hoş diyorsun da çiçekten bahsederken bu modern dünyanın derdini niye anlatıyorsun? Buna, modern dünyanın getirdiği iyi bir şeyi belirtip devam edeceğim. Bireyselciliğin artmasıyla birlikte insanlar kendini önemsemeye ve kendinin farkında olmaya başladı. Aslında bu çok iyi ve önemli bir adım ama her şeyde olduğu gibi bunun da fazlası insanın kendisine zarar verir. Nasıl mı? Düzenin şartlarını yerine getiremeyecek hale gelen insan, düzen tarafından ekarte edilir ve bu insana acı verir. Kendini aşırı derecede ön planda tutmuş bir birey, çevresindeki insanlarla ilgilenmediği için onlara zaman ve emek harcamadığı için yalnız kalır. Bu durumda hem insanlar onu gözden çıkarmıştır, hem de düzen. Bu insan gittikçe mutsuz olmaya, yaşamın anlamını kaybetmeye başlar. 
             

   Eğer siz etrafınızdaki insanlara sevginizi, ilginizi göstermezseniz o çiçek gibi çevrenizdekiler solar ve bir gün gider. Zamanla bu yüzden siz de solarsınız. İnsan sosyal bir varlıktır ve çevresinde birilerinin olmasına ihtiyaç duyar. Bazıları ailelerini ister, bazıları arkadaşlarını, dostlarını, bazıları ise sevdiği bir insanı. 

   Hâlâ zamanınız varken yanınızda isteyeceğiniz insanlara sevginizi, ilginizi göstermeyi, emek harcamayı ihmal etmeyin. Her şey için çok geç olduğunda pişman oluyorsunuz. Hayatın karmaşasından bir anlığına kurtulup sevdiğiniz insanlara zaman ayırın. Bu size de çok iyi gelecektir, inanın bana. 


   Sevgi ve mutluluk her daim kalbinizde, hayatınızda olsun. Kendinize çok dikkat edin. Bir sonraki yazıma kadar hoşça ve sağlıkla kalın! :)

13 Nis 2016

Boşa kürek çekmek

   Merhabalar herkese! Umarım iyisinizdir, mutlusunuzdur ve baharın enerjisini içinizde buluyorsunuzdur. Hiçbir şey için kendinizi üzmeyin, sizden değerli bir şey yok çünkü hayatta, bunu unutmayın. :)

   Bazen ortada hiçbir sebep yokken üzgün olabiliyoruz ya da durup dururken hıçkıra hıçkıra ağlayabiliyoruz. Ortada bir sorun yokken sorun varmış gibi algılayabiliyoruz. Neden mi? Benim açımdan bunun nedeni beklenti. Biraz daha açacak olursak karşımızdakinden birtakım davranışlar, sözler bekleyip onları yapmadığı takdirde hayal kırıklığına uğramamız. Bu aslında çok tehlikeli bir durumdur çünkü beklenti içindeyken karşı tarafın davranışlarını tam anlamıyla fark edemeyebiliriz. Ne demek istiyorum, bir örnekle daha iyi anlatırım sanırım. Siz karşınızdakinden sizi sevdiğini, önemsediği duymak istiyorsunuz ama o size bunu söylemiyor ve siz bu yüzden hayal kırıklığı yaşıyorsunuz. O size sizi sevdiğini gösteren sözler söyleyebilir ya da davranışlarda bulunabilir. Hayatında alacağı bir karar hakkında sizden fikir alabilir ve sizinle bu konuda konuşabilir. Aslında bu sizi önemsediğini, fikirlerinizin onun için değerli olduğu anlamına gelir ama siz bunu duymak konusunda beklentiye girdiğinizde bunu fark edemeyebilirsiniz. Bana beni ne kadar çok önemsediğini söylemedi o zaman beni önemsemiyor diye düşünmeye başlayabilirsiniz. Bu sefer farkında olmadan siz ona bu şekilde davranmaya başlayacaksınız. O da sizin onun hakkında düşündüklerinizi sizin için hissetmeye başlayacak ve bu böyle bir kısır döngüye girecektir.

   Geçen gün bir arkadaşımla sohbet ederken bu konuya değindik ve ikimiz de bir şeylerin farkına vardık. Mesela arkadaşım sevgilisinin onu sevmediğini düşünüyordu bir zamanlar ve bana dedi ki belki de ben ondan bir şeyler beklediğim için bunu ona yansıtamıyorumdur ve onun bana sevgi dolu davranışlarını görmek istemiyorumdur. Düşününce çok mantıklı geldi ki zaten arkadaşım ondan bir şeyler beklemekten vazgeçtiğinde her şeyi görmeye, fark etmeye başlamış. Aynı şeyi kendim için düşündüm. Son zamanlarda sevgilimi bana uzak hissederdim ama sonra fark ettim ki ona uzak davranıp bu uzaklığı yaratan benmişim. Benim onun için düşündüklerimi o bana daha önce söylemiş ve ben bunun farkına varamamışım. Bunun nedeni tabi ki tahmin edebileceğiniz gibi bir şeyler beklemem.


   Karşı taraftan bir şeyler beklemek tabi ki doğal bir şey ama bunun dengesini kuramayıp abartmak bir ilişkiyi tehlikeye sokabilir. Ortada bir şey yokken varmış gibi davranmanıza sebep olabilir. Bir şeyler bekleyin ama bunu abartmayın ve son olarak arkadaşımın da bana dediği gibi seviyorsanız, değer veriyorsanız bunu göstermek için sırf ondan bir şeylerin gelmesini beklemeyin. Çıkar ilişkisi değilse tabi ilişkiniz.
   


   Bugünlük de benden bu kadar! Umarım sizi sıkmamışımdır. Siz bu konuda neler düşünüyorsunuz, benimle paylaşırsanız çok mutlu olurum. Hepinize mutlu ve pozitif günler diliyorum. Hoşça kalın!

9 Nis 2016

Kırgın bir kalp

   Kırılganımdır ben, çok çabuk alınırım. Hatta belki biraz abartırım. Defalarca kırılmış kalbim. Birleştirdiğim yerlerden sızıntı yapıyor, ne gelir ki elimden? Benim de kırgınlıklarım yok mu diyeceksin bana. Ama deme, var biliyorum. Ama her insanın tamir olma süresi aynı değil ki ya da verdiği tepkiler, davranışlar. Hem herkes aynı olsaydı bu kadar farklı karakter olur muydu? Herkes hayat savaşından farklı korunuyor işte. Suçlama beni o yüzden.
  



   Hem seni sevmesem, sana kırılır mıyım hiç? İnsan sevmediği biri için, bir şey için acıtır mı canını? Sinirlenme bana hemen.  Anlamaya çalış. Anlamasan da gelme üstüme. Geçince alınganlık rüzgarım, sorarsın hesabını. Ama birazcık bekle, tamam mı? Derin nefes al, sakin ol. Gönlümü almaya çalış. Bir, iki, üç direnirim ama yumuşarım sonra sana. Kırgın kalabilir miyim sanıyorsun uzun süre? Birazcık zaman tanı, bak nasıl unuttururum o hallerimi sana.

                  



   Kafam dolu oluyor, yanlış anlayabiliyorum söylediklerini ya da meşgul oluyorum, tam ilgimi veremediğim için gerçekten ne demek istediğini fark edemiyorum. Ya da alınganlık krizine girmişimdir, moralim bozuktur, keyfim yoktur. Gerçekten alınabileceğim bir şey söylemediysen, yapmadıysan vardır bir sebebi işte. Seninle ilgili değil bunlar. Alıcıdan kaynaklı. Birkaç ayarı değiştirirsen yine eskisi gibi olurum ki ben. Tabi derin bir nefes alıp sakin olursan.

   Elbet iyileşeceğim, hep yaralı kalmayacağım ki. Sadece biraz sabırlı ol, olur mu?

7 Nis 2016

Hep aranan formül


   Karşınızda yine ben! Bir haftayı geçti son yazımın üstünden, farkındayım. Halbuki bu işe başlarken bu kadar uzun aralar vermeyecektim ama çok yoğun günler geçirdim. 24 saat bile yetmiyordu neredeyse. :) Yüküm birazcık hafifler hafiflemez aldım sazı elime ve başlıyorum yazmaya!

                    



  Herkese göre değişir mutluluğun tanımı. Kimine küçük bir gülümseme yeterken, kimine dünyayı versen az gelir. Her insan bilemez mutluluğu. Bildiğini zanneder o kadar. Mutlu olmak da ayrı bir sanattır bana göre.

             



   Genel olarak mutsuzluğu sevmeyen bir insanım. Bu yüzden dertten, üzüntüden kahrolurken birdenbire gülmeye, kendimi iyi hissetmeye başlayabiliyorum. Sevdiğim birkaç şarkıyı açıyorum, imkanım varsa bir kedi bulup onunla oynuyorum, (kedi sahiplenmeme izin yok.) eğer imkanım yoksa internetten şapsal kedi videoları izliyorum. Okuduğum kitabın içinde kayboluyorum bazen de. Büyüklere boyama kitapları çıktığından beri boyama yapıyorum kimi zaman kafamı dağıtmak için. Eskiden bir dostum vardı, Derin, yan flütüm, onu çalardım ama uzun zamandır alamadım elime, küsmüş o da bana. Bazen de bunların hiçbirini yapmak istemem, uyurum.



   Şunları yaparım, bunları yaparım listesi uzayıp gider. Daha buraya yazmadığım bir sürü şey var oysaki. Şanslı olanlar bunlarmış ki bunları yazmışım. :) Neyse efendim, insan mutlu olmak istedikten sonra bir şekilde mutlu olmayı başarabiliyor. Ben kendi açımdan söyleyeyim, mutsuz olmaya dayanamıyorum. Beni mutsuz eden şey her neyse ondan kaçıp kurtulmak istiyorum. Alışmamışım ki mutsuzluğa. Bebekliğimden belliymiş bu. Bir sürü fotoğrafım var ama ağladığım, kocaman gülmediğim fotoğrafların sayısı bir elin parmağını geçmez. (Tabi uyurken çekilenleri saymıyorum.) Mutsuzlukların içinde bile bir şekilde mutlu olmayı bildim ve sanırım en sevdiğim özelliğim de bu. Küçücük şeylerden bile mutlu olabilmek gerekiyor bana göre. Hep kötümser olunca her şey öyle ters gidiyor, istemediğin ne varsa geliyor başına. Çevremde birçok kez tanık oldum buna. Kötü şeyler birbirini çekiyor sanırım.
       



   Hazır havalar ısınmaya başlamışken, bahar kendini hissettiriyorken arkanızda bırakın kışın o soğuk, kasvetli havasını, ruh halini. Yeni başlayan güne kocaman bir gülümsemeyle uyanın. Açın camınızı, derin bir nefes alın. Yolda yürürken gördüğünüz çiçekleri durup bir bakın. İnsanın içine bir mutluluk dalgası yayıyorlar bence. Güneşin hafif yakıcı sıcağını tümüyle hissedin içinizde. Kuşların cıvıltısının kalp atışlarınıza karışmasına izin verir birkaç dakikalığına. Hayatı durduramasanız bile birkaç dakika olsa da ara verin hayatın karmaşasına, yoruculuğuna ve doğaya kulak verin. Bir kedinin başını okşayın ya da bir köpeğin. İçiniz sevgi doldukça mutluluğunuz artacaktır. Bu yüzden her şeyden önce aynaya bakın ve gördüğünüz insanı sevin. Sevginin temeli kendini sevmekle başlar her zaman.
    


   Daha fazla kendimi kaptırmadan sözlerimi burada sonlandırsam iyi olur sanırım. Baharın gelişiyle birlikte hepinize cıvıl cıvıl, mutluluk ve sevgi dolu günler diliyorum. Baharı içinizde de yaşamayı unutmayın! Kendinize çok cici bakın ve bir dahaki yazıma kadar hoşça, sağlıkla, mutlulukla kalın!